Bu anlamda İzmir; afetlere dirençlilik anlamında çok zayıf, kırılganlığı ve zarar görebilirliği ise oldukça yüksek bir kenttir. Bunun en son örneği, 30 Ekim 2020 deprem afetinde, 2000 civarında binanın ağır ve orta derecede hasar görmesiyle yaşandı.
Ayrıca hasar gören binaların yıkılmasında ise ilgili mevzuata uyulmadan, gerekli güvenlik ve İSG önlemleri alınmadan, kara düzen yıkımlar yapılarak, ikincil afetlere maruz kalınmıştır. Bu konuda denetimsizlik nedeniyle, çevre ve halk sağlığı tehlikeye atılarak yapılan bina yıkımlarında çevreye asbest, silika vb. gibi kanserojen tozlar saçılmış; çocuklar ve gençler dahil yüz binlerce insan bu kanserojen tozlara bilmeden ve farkında olmadan maruz kalmıştı. Bu nedenle ikincil afete dönüşen bu kontrolsüz ve kuralsız bina yıkımları yüzünden, gelecek yıllarda akciğer ve akciğer zarı kanseri (mezotelyoma) vakalarında yoğun artış yaşanacağı endişesini taşımaktayız.
AFETLER, KENTİ YÖNETMEYE ADAY OLANLARI İLGİLENDİRMİYOR MU?
Bilindiği üzere, ülkemiz yerel yönetim seçimleri sürecine giriyor. Her kentte olduğu gibi İzmir’de de farklı partilerden onlarca aday adayı var. Acaba bu aday adaylarının gündeminde deprem, sel, iklim krizi gibi afetler, deprem sonrası kuralsız ve kontrolsüz yapılan bina yıkımları, etrafa saçılan asbest, silika vb. gibi kanserojen tozlar yani ikincil afetler, tehlikeye atılan çevre ve halk sağlığı, işlenen kent suçları gibi konular var mı? diye birçoğuna baktık, paylaşımlarını inceledik. Ne yazık ki yok denecek kadar az.
İZMİR HALKI ADINA SORUYORUZ
Ø İzmir'de kaç belediye başkan adayının gündeminde afet politikaları (deprem, sel vb.) var?
Ø Kaç belediye başkan adayı afetlerle ilgili fikir, plan, proje, önerme ortaya koyuyor?
Ø Bir şehri veya ilçeyi yönetmeye talip olan belediye başkan adaylarının, “afetlere karşı dirençli kent-dirençli toplum” temel önceliği olacak mı? Olacaksa vaatleri, beyanları ve kent halkına taahhütleri nedir?
Ø 5393 sayılı Belediye Kanununun 53. Maddesinde yer alan afet ve acil durumlarla ilgili görev ve sorumluluklarını belediyeler nasıl uygulamakta ve uygulamalar nasıl takip edilmektedir? Konunun uzmanlarıyla STK’larla, üniversiteler ile işbirliği yapılmakta mıdır? Bu konuda şeffaflık ve katılımcılığı sağlayacak politikaları var mıdır?
Ø 30 Ekim 2020 tarihinde İzmir'de, 6 Şubat 2023 tarihinde Kahramanmaraş'ta yaşanan yıkım ve acıları, bir daha yaşamamak için yerel yönetimler ne yapıyor? Konu stratejik planlarında yer almakta mıdır? Yeterli bütçe ayrılmakta mıdır?
Ø Afetlerin ardından yaşanan ikincil afetler, hep olduktan sonra mı gündeme gelecek veya buna ilişkin önleyici-koruyucu plan ve projeler var mı?
Ø Depremden sonra hasarlı olarak veya kentsel dönüşüm için yıktırılan binalarda, “Binaların Yıkılması Hakkında Yönetmeliğe” uyularak yıkım yapılıyor mu? Yapılmıyorsa neden belediyelerce denetim ve cezai takibi yapılmıyor?
Ø Bina yıkımlarına ruhsat düzenleyen belediyeler, yıkımı yerinde denetlemeye gidiyor mu? Ya da çevre ve halk sağlığının tehlikeye atılmasına ve işlenen kent suçlarına seyirci mi kalınıyor?
Ø 2023 yılı Nisan ayında Bakanlıkça yapılan Yönetmelik değişikliği ile büyükşehirlerde Afet İşleri Daire Başkanlığı, ilçe belediyelerde ise Afet İşleri Şube Müdürlüğü kuruldu. Belediyeler bu görevlere atama yaparken, liyakat esasına uyuldu mu? Atanan bu kişilerin Afet Yönetimi alanına yönelik bilgi, uzmanlık ve deneyimleri var mı? Bu kişilerin esas meslekleri nedir? Afet yönetiminde liyakatsizliğin ağır bedelini / sorumluluğunu kim üstlenecek?
Bu kentte yaşayanlar olarak, artık bunları sorgulamamız gerekiyor. Bugüne kadar yaşanmış afetlerde yitirdiğimiz canlara olan vicdani borcumuz için, sorgulamalıyız. Kentlerin afetlere karşı hazırlıklı ve dirençli olması noktasında,yerel yönetimlere çok önemli görevler düşüyor.Afetlerin yerelde yaşandığı ve bedelini de yerel halkın ödediği bir gerçektir. Kentlerimizi bu konuyu önemseyenler;yani aklı, bilimi, katılımcılığı, şeffaflığı ve birlikte yönetimi esas alanlar yönetsin.
AFETLERE KARŞI, İZMİR’İN KAYBEDECEK ZAMANI YOK!
Mademki bir deprem ülkesinde yaşıyoruz; o halde bu gerçeğin bilinciyle yaşamak zorundayız. Afetlerin akut döneminde birkaç haftalığına süren duyarlılığın, bir süre sonra azalıp, sonraki yıkıma kadar unutulmasıyla, “afetlere dirençli kent ve toplum” olunamaz. Sadece afet sonrasında ortaya çıkıp, “sarı çizmeler” giyerek, afetzedelere yardım kolisi dağıtırken fotoğraf çektirmeyi “afeti yönetmek” sanan belediye başkanlarıyla da bu iş olmaz. Afet Yönetimi; süreklilik isteyen ve proaktif düşünmeyi gerektiren, çok yönlü ve çok meslekli, pozitif bir bilimdir. Akılla, bilgiyle ve teknikle öğrenilir; uzmanlık ve deneyimle de tatbik edilir.
Dünyada ve ülkemizde depremler meydana gelmeye devam ederken, yerel yönetim seçimleri sürecine giriyoruz. Yerel yönetimlerin afetlerle ilgili rol, görev ve sorumluluklarıyla ilgili gerçeğin artık bilince çıkarılmasını, kamuoyunda konuşulmasını ve çözüm aranmasını tarihi bir görev sayıyor; yaşanan acılar bir daha yaşanmasın istiyoruz. Hayati derecede öneme sahip bu konuyu, kamuoyunun bilgi ve dikkatine, saygıyla sunuyoruz.