Çocukluğum Marmaris'te geçti. Bir evimiz vardı orda nohut oda, bakla sofa. Marmaris’teki eve ilk gittiğimizde tahminen 3 - 4 yaşlarındaydım. Hayatımızda o fasıl açılıncaya kadar, doğal olarak yüzme de bilmiyordum.

Ama deniz beni hep çekerdi. Sanırım dört yaşlarımda, kıyıda göbeğim taşlara değe değe, aklım sıra yüzmeye çalışırdım. Kolumdaki kolluklara da bir anlam veremezdim elbette, sıkılırdım da. Acaba büyükler nasıl oluyor da balık gibi yüzüyorlar diye düşünürdüm. Bir yıl sonra, kıyıdan açıldığımız bir esnada, cup diye denize itilince, kuş gibi kanat çırpa çırpa öğrendim yüzmeyi. Neredeyse denizdeki bütün suyu yuttuktan sonra, tekneye çekmişti babam beni.

İşte o gün ders oldu bana. Baktım yüzenler nasıl hareket ediyor, sonrası durdur durdurabilirsen. Ama o yıllar yokluk zamanları malum, teyzem Almanya’dan elma şampuanları getirirdi. Misler gibi elma kokan. Sahilde, hemen evin önündeki plajda bir çeşme vardı. Eve gitmeden orda duş aldırırdı annem. Denizden çıkıp yıkanırken bir de bakardım ki, arkadaşlarım gelmiş suya giriyor. Ben öylece, her tarafım Noel babanın sakalı misali, köpükler içinde, utanırdım. Yine de kim durdurabilirdi ki beni, hoop yeniden denize.

Günler böyle geçerken, sanırım bir sene sonra, şemsiyelerin tellerini taşla düzeltip, basit bir yayla balık tutmayı keşfettim. Annem çok korkardı. Bu hevesim kalıcı olmasın diye de elinden geleni yaptı. Yıllarca çok istediğim halde zıpkın almadılar bana. Neymiş işte bir zamanlar orda gencecik biri ölmüş. Orfoza dalmış rahmetli, bir daha çıkamamış.  Bu korku mit halinde anlatılırdı o zamanlar, belki bu yüzden annem benim dalış sevdama hep soğuk baktı.

Orfoz ki eti pek lezzetlidir, ama kafasının arkasından vurmak gerekir, yoksa direnir. Orfoza dalmak, “Hipnoz” gibidir aslında. Uyanıksındır ve beş duyunla yaşarsın dalmayı, ama büyüleyicidir, tuhaftır.

İnsan bazen kendini kocaman bir bilinmezliğin ortasında kalmış gibi hisseder. Yanıt aradığı soruların cevabını bulmak için birçok farklı yönteme başvurur. Hipnoz, bazı soruların cevabını bulmak için başvurulan yöntemlerden biri. Hipnoz yönteminin kullanıldığı farklı alanlar var. Bazı insanlar; sorularına yanıt bulmak, bağımlılıklarından kurtulmak veya psikolojik rahatsızlıklarına bir çözüm bulmak adına hipnoz yöntemine başvuruyor. Peki aranan bu yanıtlar, ceza yargılaması sürecinde aranan yanıtlar ise hipnoza başvurulabilir mi?

Adli hipnoz olarak adlandırılan bu yöntem, kimi ülkelerde uygulama buluyor.  Ancak bu yönteme ilişkin olarak farklı tartışmalar var. Öncelikle belirtmek gerekir ki, Ceza Yargılamasının asıl amacı maddi gerçeğe ulaşmaktır. Ancak bu amaca giden her yol mubah olmayacaktır. Gerçekliğe ulaşmak yolunda, muhakemede hukuka uygun delillerin kullanılması gerekir.

Deliller, somut olayın aydınlatılmasında ve gerçekliğe ulaşma yolunda, ispata yarayan araçlardır. Hukukumuzda, delil serbestliği ilkesi kabul edilmiştir. Delil serbestisi CMK’nun 217. maddesinde “delilleri takdir yetkisi” başlığında hüküm altına alınmıştır. Ceza yargılamasında bir de vicdani delil sistemi vardır. Böylece hâkim, delil olarak ileri sürülen argümanların, davaya konu olayı ispat etmeye yeterli olup olmadığını serbestçe değerlendirebilir. Bahsedilen delil serbestisi ilkesinin bir getirisi olarak hâkim, gerçeğe ulaşmak amacıyla her türlü delilden faydalanabilir. Ama bu delillerin belirli özellikleri taşıması gerekir. Bu özelliklerin en başında da, delilin hukuka uygun bir delil olması gerekir.

O halde mağdurların, tanıkların veya şüphelilerin adli hipnoz yöntemi ile alınan ifadeleri veya beyanları hukuka uygun olacak mıdır?

Burada asıl değerlendirilmesi gereken husus; ifade alma ve sorgu şeklidir. Tanığın, şüphelinin veya sanığın, mağdurun beyanı olayların aydınlatılması için önemli delillerden. Bu hallerde dikkat edilmesi gereken, savunma hakkı ile muhakeme makamlarının maddi gerçeğe ulaşmasındaki araçların arasındaki dengenin sağlanması. Bu dengeyi sağlayabilmek adına kanunumuzda bazı sınırlamalar getirilmiş. Hukuk devleti ilkesinin gelişmesi ile temel hak ve hürriyetleri koruyabilmek adına getirilen sınırlamalardan biri, ifade alma ve sorgu yöntemlerinde. CMK’nun 148. maddesinde “ifade alma ve sorguda yasak usuller” başlığı altında getirilen sınırlamalar mevcut. İlgili madde uyarınca yasak usullerin kapsamı oldukça geniş. Bu kapsamda; madde açıkça hüküm altına almamış olsa dahi, kişiye yapılacak bedensel ve ruhsal müdahale sonucu alınacak bir ifade, hukuka uygun olmamakla birlikte, kişinin temel hak ve özgürlüğüne de müdahale teşkil eder. Bu nedenle hipnoz yöntemi, bu kapsamda hukukumuzdaki yasak hallerden biri.

Hipnozun sözlük anlamına bakıldığında; “sözle, bakışla, telkinle sağlanan bir uyku durumu, hipnotizma” olarak anlatılmış. Psikolojiye göre ise; telkine yatkınlık gösteren bir tür yapay ve “uykuyla uyanıklık” arası hali.

Telkin, hipnozdaki en önemli araç. Telkinle, kişi de kabul ettiği takdirde, istenilen ne ise, kişi o istek doğrultusunda hareket ediyor. Ancak bu durumun kişiden kişiye farklılık göstermesi de, hipnozla elde edilecek beyana olan güven açısından bir soru işareti yaratıyor. Kimi insan telkinlere yanıt vermeyip, bu durumu kabullenmeyebiliyor. Her insanı telkin etmek mümkün olmayabiliyor. Kişinin telkinlere açık olması ve bu telkinleri kabul etmesi gerekiyor. Yani, aslında bilinenin aksine hipnoz; kişinin bilinçaltında yer etmiş davranış ve düşüncelerin, bilinçaltının uyku ve uyanıklık arasındaki aktif bilinç halinde ele alındığı durum. Bu halde kişinin bilinci aslında açık.

Adli hipnoz ilk olarak Amerika’da kriminolojide kullanılmış. Her eyalette uygulanmasa da, kimi eyaletlerde ifade alma yöntemlerinde başvurulan bir yöntem olmuş. Hipnoz yöntemine, alınan ifadelerde kişilerin hatırlamalarına yardımcı olmak amaçlı başvuruluyor. Adli vakalarda eksik hatırlanan detaylar ve kişinin bilinçdışında yer etmiş ayrıntılara ulaşmak maksadıyla, hipnoz yöntemi çözüm olarak görülüyor. Nitekim adli hipnoz yöntemi, kamuoyunda çok bilinen bazı davalarda da olayı aydınlatmış, çözülemeyen kısımlar çözülmüş. Bu yanıyla başarılı sonuçlar verdiği davalar olduğu görülüyor. Bazı eyaletlerde yasal olan adli hipnoz ile ifade alımı için, kolluk görevlileri belirli eğitimlerden geçiyor. Bu hususta tartışmalar mevcut. Psikiyatristler ve psikologlar, hipnozun uzman kişiler tarafından yapılması gerektiği görüşündeler. Tartışmaların oraya çıktığı ülkelerden bir diğeri ise Almanya. Alman Ceza Muhakemesi Kanunu’nda yasak ifade alma usulüne ilişkin düzenlemeler var. İlgili kanunun 136/a maddesinde açıkça hipnoz yasaklanmış. Geçtiğimiz yıllarda, adli hipnozun polis soruşturmasında etkin bir rol oynayabileceğine dair tartışmalar başlamış. Ancak birkaç defaya mahsus uygulanan adli hipnozla, hem yanıltıcı bilgiye ulaşılmış, hem aranan boşluklara cevap bulunmuş. Adli hipnoz ile davayı aydınlatabilecek beyanlara da ulaşılabilmiş. Bu çift taraflı yönüyle tartışmalara mahal vermiş. Bu nedenle adli hipnoz yöntemini, madalyonun iki yüzüyle de dikkatlice ele almak gerekiyor.

Hipnoz yöntemiyle kişinin, yaşanılan olayları hatırlama imkânı bulunmakla birlikte, yanıltıcı bilgi verme riski de bulunuyor. Hipnoz sırasında imajinasyon aşırı aktif olduğundan kişi zihnindeki boşlukları doldurabiliyor. Ancak anıların çarptırılması sonucunda bu anılara inanma olasılığı da yüksek. Hipnozla birlikte yanlış anılar üretilebiliyor. Böylesine bir durumda hipnozla alınan beyan şüpheye yol açıyor.

Hipnoz yöntemi bu yönüyle, kötüye kullanıma da oldukça açık. Telkinle kişi yönlendirilmeye tamamen açık olduğundan, yanlış bir yönlendirme, kişinin davranışlarında tehlike yaratabilecek durumlar oluşturabiliyor. Hipnoz yöntemiyle, rıza alınsa dahi; kişinin temel hak ve özgürlüklerine, bedensel ve ruhsal bütünlüğüne bir müdahale yapılmamalı. Rıza alınsa dahi mevcut hukukumuz bakımından, bu yolla alınmış bir ifade, delil niteliği taşımıyor. Zira, hipnoz esnasında irade etkileniyor. Nitekim, iradenin etkilenmesine yönelik kullanılan bu yöntem hukuka aykırı oluyor. İradenin etkilendiği noktada yasak başlıyor. Hipnoz yöntemi ile elde edilmiş bir ifadenin veya yapılmış bir sorgunun hukukumuzca kabul edilmediği açık. Her ne kadar elle tutulur başarılı uygulamaları olsa da, adli hipnozun hukukun aradığı yanıtlara ulaşmakta yeterince etkili bir yol olmayacağı, sapmaların daha riskli sonuçlara yol açabileceği öngörülüyor.

O halde delillerin toplanması esnasında şüpheli veya sanığın savunma hakkını kısıtlamadan, insan haklarına bir müdahalede bulunmadan, maddi gerçeğe ulaşmak amaçlanmalı. Hipnoz aslında insan haklarına da ciddi bir müdahale.

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde de, hem insan onuruyla bağdaşmayacak bir müdahale yapılamayacağı, hem yasak sorgu usullerine ilişkin düzenlemeler mevcut. Önemle belirtmek gerekir ki, ceza yargılamasının amacı, ne pahasına olsun gerçeği ortaya çıkarmak olmamalı, bazı sınırların aşılmaması gerekir.

Her ne kadar adli hipnoz yönteminin kullanılabileceği durumlar mevcutmuş gibi gözükse de, Türk hukuku ve ceza yargılaması açısından etkin bir rol oynaması mümkün değil. Yasak hal olması bir yana, beraberinde alınacak riskler, ceza yargılamasının seyrini değiştirebilecek nitelikte. Kötüye kullanılabilecek bir uygulama olması bile, hipnoz ve sonuçları konusunda şüphe oluşturuyor. Herkese uygulanamayışı, kişinin zihnindeki boşlukları kendisinin doldurma ihtimali de oldukça riskli. Zihin tam anlamıyla kontrol edilemediğinden, alınan beyanın doğruluğunu tespit etmek de neredeyse mümkün değil. Sonuç olarak hipnoz; bazı tedavilerde olumlu çözümler sağlasa da, ceza yargılamasında aranan yanıtlar için etkin bir yol olmadığı kanaatindeyim.