Rusya’nın Ukrayna’ya saldırması üzerine bütün dünya ülkeleri Rusya’nın neden böyle bir saldırı düzenlediğini, Ukrayna’yı neden işgal etmek istediğini sorgulamaktadır.

Uzun bir süredir Rusya’nın Ukrayna’ya saldırı planları olduğu zaten konuşulmaktaydı ancak bunun gerçek olabileceğini kimse düşünmemişti ya da düşünmek istememişti diyebiliriz. Çünkü 21. yüzyılda gelişmiş ülkelerin savaşarak, topla tüfekle topraklarını genişletmesi akla mantığa sığmayacak bir şeydir.

Kaldı ki, Dünya tarihinde ilk defa nükleer güce sahip bir ülke, egemen bir devlete karşı savaş açmıştır. Bu da tabi ki kabul edilemez bir durumdur.

Nitekim bütün ülkeler de Rusya’nın Ukrayna’ya saldırmasının kabul edilemez olduğunu belirtmiştir ancak ne yazık ki hiçbir ülke Ukrayna’nın yanında olduğunu gösterecek somut bir hamle yapamamıştır.

Ukrayna Cumhurbaşkanı Zelenski, öncelikle Türkiye olmak üzere birçok ülkeden yardım talep etmişse de, bu talebine hiçbir ülke olumlu yanıt verememiştir. Bunun üzerine de tüm dünya tarafından yalnız bırakıldıklarını belirten haklı bir sitemde bulunmuştur.

Ukrayna’nın Türkiye’den Talebi Nedir?

Ukrayna, Türkiye’den boğazları Rus savaş gemilerine kapatmasını istemiştir. Çünkü Ukrayna, Karadeniz sınırları yakınında bulunan Rus savaş gemilerini tehdit olarak gördüklerini belirtmiştir.

Nitekim, basında yer alan haberlere göre, bu ayın başlarında 6 Rus savaş gemisi ve bir Rus denizaltısı "askeri tatbikat amacıyla" Çanakkale ve İstanbul Boğazları üzerinden Karadeniz'e geçmiştir.

Peki, Türkiye’nin Böyle Bir Yetkisi Var Mıdır?

1936 yılında imzalanan Montrö Boğazlar Sözleşmesi, Türkiye'ye, İstanbul ve Çanakkale boğazları üzerinde kontrol ve savaş gemilerinin geçişini düzenleme hakkı vermektedir.

Montrö, her iki Boğaz ve boğazların giriş noktalarını da kapsayan bölgede Türkiye'ye egemenlik hakları verir ve barış zamanı sivil gemilerin boğazlardan özgürce geçişini garantiler. Savaş zamanı ise, Türkiye’ye yabancı savaş gemilerinin geçişini kısıtlama hakkı tanımaktadır.

Konuyu detaylandıracak olursak; Montrö Boğazlar Sözleşmesi’ne göre savaş gemilerinin boğazlardan geçişi, savaş ve barış zamanları için ve Karadeniz’e kıyısı bulunan ve bulunmayan ülkeler için ayrı ayrı düzenlenmiştir.

Barış zamanında, Karadeniz’e kıyıdaş olup olmadığına bakılmaksızın tüm devletlerin hafif su üstü gemileri, küçük savaş gemileri ve yardımcı gemileri gündüz ve öngörülen şartlara uygun olarak girmeleri şartıyla Boğazlardan serbest olarak geçiş hakkına sahiptir. Karadeniz’e kıyıdaş devletler ise, öngörülen tonajdan yüksek bir tonajda bulunan hattıharp gemilerini, önceden haber vermek koşuluyla tek başlarına ve en çok iki torpido eşliğinde Boğazlardan geçirebilirler.

Savaş zamanında, Türkiye savaşan değil ise, savaşan olmayan devletler Boğazlar’da tam bir geçiş ve gidiş-geliş (ulaşım) özgürlüğünden yararlanacaklardır. Ancak Türkiye, savaşan herhangi bir devletin savaş gemilerinin, Boğazlar’dan geçmesini yasaklayabilecektir.

Türkiye’nin savaş halinde olması durumunda, savaş gemilerinin Boğazlardan geçişi konusunda Türk Hükümeti hiçbir sınırlama ve şarta bağlı olmaksızın dilediği gibi düzenleme yapabilecektir.

Türkiye’nin savaşan olmamakla birlikte kendisini pek yakın bir savaş tehlikesinde görmesi durumunda da, Türkiye Cumhuriyeti yine savaş gemilerinin Türk Boğazlarından geçişini kendi dilediği gibi belirleyebilecektir.

Bununla birlikte Türkiye, her ne kadar savaşan devletlerin gemilerinin Boğazlar’dan geçişini yasaklayabilmekte ise de, savaşın tarafı olan kıyıdaş ülkelerin gemilerinin kendi üslerine dönme talebi olursa, o zaman ona izin verilmesi gerekmektedir.

Görüldüğü üzere Montrö Boğazlar Sözleşmesi’ne göre Türkiye, Ukrayna-Rusya arasındaki gerginliğin savaş olarak nitelendirilmesi halinde, Rusya’ya ait savaş gemilerinin boğazlardan geçişini yasaklayabilecektir. Yani Ukrayna’nın bu talebi esasen haklı bir taleptir.

Ancak, hali hazırda Türkiye, Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nin boğazlardan geçişin yasaklanması ile ilgili hükümlerinin uygulanıp uygulanmayacağına dair kesin bir karar bildirmemiştir. Burada yetkililer, Ukrayna-Rusya arasındaki bu gerginliğin savaş olarak nitelendirilip nitelendirilmediği ile ilgili de çelişki içerisinde kalmaktadır. Ancak Ukrayna Cumhurbaşkanı, bunun kesinlikle bir savaş olduğunu, isteyen devletlere yazılı evraklar gönderebileceğini de belirtmektedir.

Türkiye, Ne Yapmalı?

Dışişleri Bakanı yapmış olduğu açıklamada, savaşa karşı olduğumuzu, aramızın iyi olduğu bu her iki ülke arasında sağduyulu barış görüşmeleri gerçekleştirdiğimizi, savaşın tarafı olmadığımızı ve askeri harekatın bitmesi için elimizden geleni yapacağımızı belirtmiştir.

İlaveten, Ukrayna'nın Türkiye'den Boğazların kapatılması talebine ilişkin olarak, Türkiye’nin bugüne kadar Montrö Anlaşması’nı tereddütsüz bir şekilde uyguladığını, savaş gemilerinin Boğazlardan geçişini Türkiye’nin durdurabileceğini ancak Montrö Sözleşmesi’ne göre savaşın tarafı olan ülkelerin gemilerinin kendi üslerine dönme talebi olursa, o zaman ona izin verilmesi gerektiğini, şu an savaş hali var mı o konuda çalıştıklarını, savaş halini hukuken kabul ettiğimiz takdirde de Montrö bağlamında savaş gemilerinin geçişini yasaklayacağımızı, ancak yine Montrö’ye göre Rusya’nın savaş gemilerinin kendi üssüne dönme talebiyle geçmek istemeleri durumunda buna izin verileceğini eklemiştir.

Kanımızca da Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nin 19. maddesi uyarınca savaş halinde olan devletlerin savaş gemilerinin Boğazlardan geçmesi yasaklanmalıdır. Bu sebeple Türkiye Cumhuriyeti; hali hazırda savaş halinde olan Rusya ve Ukrayna Devletinin savaş gemilerine, Montrö Boğazlar Sözleşmesinin ilgili hükümlerini uygulayarak, Türk Boğazlarını kapatmalı ve iki Devlet arasında süren bu savaşın sona ermesi için gerekli tüm diplomatik çabayı göstermelidir.

Ulu önder Mustafa Kemal Atatürk’ün söylediği gibi; “Derhal şu veya bu sebepler için ulusu harbe sürüklemek taraftarı değilim. Harp zorunlu ve hayati olmalı. Hakiki kanaatim şudur: milleti harbe götürünce vicdanımda azap duymamalıyım. Öldüreceğiz diyenlere karşı ölmeyeceğiz diye harbe girebiliriz. Ama ulus yaşamı tehlikeye düşmedikçe, harp bir cinayettir!”

Av. Çiler Nazife Koşar / [email protected]